28 Mayıs 2009 Perşembe

Seyre Daldım

Hani der ya “dünyayı pasaportsuz gezen gerçekler değil hayallerdir” diye.
İnsanların belki de birbirlerine en yakın ama aynı zamanda bir başına oldukları İstanbul’un otobüslerinde gezinirim dünyayı.
Önce kendi küçük dünyamla başlarım işe.
Yüreğimin kuytu köşelerine düşmüş kırıntıları ayıklarım.
Ardından beynimdeki kitap kataloglarını alfabetik sıraya sokar, kurduğum devlete bir ad takarım.
Binalarım sadedir, yollarım ise yal taşlarından örülmüş sisli bir patika.
Kuşlarım bazen en güzel şarkıları söyler, bazen de suspus olup tüner bir yerlere.
Dağlarımda her dem kar vardır hüzünle yaşamın birleştiği soğuk iklimler gibi.
Gökyüzümde güneş ve ayı görürüm.
Gece olmuş ama güneş sönmemiş hala.
Okyanusum yoktur,
Çorak sahramdaki gölümde türlü balıklar beslemeye çalışırım.
Beyhude bir bekleyiştir bilirim ama beklerim delice büyüsünler diye.
Çıktım kendimden ve kendi dünyalarından habersiz bekleyen insanları gördüm.
Seyre daldım dünyaya ve bir buse gönderdim hem acıya hem de sevdaya…

h.e.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Bu Şehir Bir Garip Gider...

Solgun bir yüzle seyre dalmak İstanbul'u...
Ayrı bir melankoli vardır yorgun ve hastalıktan halsiz düşmüş bedenimde.

Şarkılar yüreğimi yakar bir de sigaranın dumanı ciğerimi
İstanbul Gül Şehri mi bilmem ama gece yarısı rengarenk ışıklarla parlayan İstanbul'un ateşler içinde yandığı kesin...
Günaha doymuş sokaklar, huzuru bulmaya çalışan caddeler, kırgın yürekler, dalgın gözler...
Bu şehir bir garip gider...
h.e.