Hayallerin gezindiği, umutların yeşerdiği şehir. "Şehr-i Gülistan"
Sancılı bir arayış...
1 Haziran 2008 Pazar
Susuyorum artık derin derin. Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi. Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya. En büyük ödül değil midir anlatana anlaşılmak. Susuyorum ve birinin birine yazdığı sözü anıyorum. Bir sır ki aşikare Avcı yenik şikare Yalnız, yalnız sabırda Çaresizliğe çare... h.e.
Büyümek istemiyorum anne Hedef seçilmekdense hedef olmayı kurşunlara Vurmaktansa vurulmayı seçiyorum. Doğdum ve irkildim büyüklüğü karşısında dünyanın. Gördüm ve şaşırdım açgözlülüğüne insanların. İnsan insanın düşmanı mıdır? Kim kırar gönülleri, Korkmaz ve bilmez mi insan Bir gönül kıran onmayacaktır. Ve vurduğu silah er geç dönecektir kendine. Ve insan vurulduğu kadar vurulur bilmez mi? Nedameti olmayana merhamet değil lanet edilir ancak. Çocukları anne Küçük kurşunlarla mı vururlar? Oysa çocuk merhamet demektir biraz İnanmaktır bir uçurtmanın değerli olduğuna bir füzeden. Bütün bilyelerimi versem, resimlerimi, topacımı yetmez mi anne yok etmeye yeryüzündeki bütün silahları. Bütün oyunlarda ebe olmaya razıyım Yeter ki bölmesin bir bomba rüyamı. Madem savaş en çok bir çocuğun annesiz ya da babasız olması demektir, ebelenmek ve bir daha oyuna girmemektir madem yakıyorum tahta atımı ve tabancamı. Oyunlarda ne askerim bundan sonra ne de pilot Söz, kullanmayacağım bundan sonra sapanımı. Sığınaklara gitmek istiyorum anne. Oynamak istemiyorum sonunda “elma dersem çık” olmayan hiçbir saklambacı. Çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar anne Akar mı onların da kanları? “Ne çok yorulduk büyümekten soluklanalım biraz.” E. İbrahim, Yolcu Dergisi, Sayı 25
Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum bilesin. "Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldız?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum; "Ne haldedir sevgilim, hoş mudur sefaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir aleme doğdun mu sen; hiç aşkta alt üst olmuş bencileyin bir firkat zade üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen... Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan dinlenmeden seni soruyorum, hala bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tövbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için... İskender Pala...
SONUM MEÇHUL.. GEÇMİŞİM HAYAL...
Yolun sonu gelir mi bilmem. Karlı vadilerde, aysız gecelerde yürüdüm ve soğuğun dayanılmaz hissini tattım yüreğimde. Geçtim insanların içinden, besledim gönülleri ya da öyle sandım. Yolun sonu gelir mi bilmem... Ve don... Kristalleşen zemin kaydırıyor ayağımı. Sonum meçhul... Geçmişim hayal... (H.E.)
Şayet gideceksen kaldığına inandırarak git. ben ancak senin gitmediğine inanarak yaşayabilirim...
Seyreyle Güzel Kudret-İ Mevla Neler Eyler Allaha Sığın Adl-İ Taala Neler Eyler
Canana Gönül Vereli Ben Candan Usandım Hem Düşeliden Derdime Dermandan usandım
Suları Şikest Meyleri Kalp Hazreti Haktan Bir Ane Değin Ettiğim İsyandan Usandım
Meyl Eylemezem Gayrisine Tevbeler Olsun Bu Ân’e Değin Ettiğin İsyandan Usandım
"Hace Muhammed Lutfi"
Mevsimlerden geçtim…
Suya muhtaç gönlüm. Neden alevi arttırıyor ki yağmurlar? Neden dondurmuyor soğuklar?
Yapraklar sadece sonbaharda düşmezmiş Baharı beklemeliymiş tomurcuk… (he)
HİÇLİK...
Hiçliğe gitmenin ne anlama geldiğini bilir misiniz? Yoğun düşünce yığınları içerisinde çevrendeki sesleri duymadan dünyadan soyutlanarak yürümenin verdiği sıkıntıyı… Yaşadık ve yalnızlığın farkına vardık. Hayatın yıpratan törpüsü ya şekil veriyor ya da bozuyor ruhları. Karmakarışık duyguları yaşatıyor çağlayan nehrin kum tanelerini devindirdiği gibi... Hayat, anlamsız bir hikâyeden ibaret değil mi? Bu hikâyeye anlam veremeyip dünyanın kaderinde var olan yok oluşu bekleyerek unutmaya çalışmak geleceği elem veriyor insana... (H.E)
Umman...
Sen, engin umman, uyuyan anne, Bir başına nehre ve dereye huzur ve özgürlük olan, Sadece bir kez daha kıvrılacak şu dere, sadece bir kez daha çağlayacak şu kayranda,Ve sana geleceğim, payansız okyanusa payansız bir damla halinde.(CİBRAN)